Türkiye’de Futbol ve Beşiktaş
Öncelikle herkese merhabalar, uzun zaman sonra tekrar futbol üzerine yazılar yazmaya başlayacak olmak heyecan verici. Umarım siz okuyucular da yazılardan keyif alırsınız.
Bu seneki ilk 4 hafta itibariyle V.İsmael’in oynattığı oyun ve yapmaya çalıştıklarını görmeye başladıkça sezonla ilgili umutlarım 100’de 0’dan 60-70’lere ulaşmaya şimdiden başladı. Dahası için transfer döneminin tamamen kapanmasını bekleyeceğim o yüzden bu hafta kadro mühendisliği ve transferlerle ilgili kısımları konuşmak için erken olduğunu düşünüyorum. Şimdiye kadar gördüklerimiz ise 90 dakikanın yaklaşık 60-65 dakikasında çok iştahlı ve baskılı oynayan bir Beşiktaş. Bunu 75-80 dk seviyelerine getirirsek zaten TSL’de Beşiktaş’ı durdurabilecek güç olduğunu düşünmüyorum. Hatta bunun Beşiktaş ile de çok ilgisi yok tamamen TSL’de oynanan futbol ile alakalı olan bir durum. Senelerdir Türkiye’de bir tane “komando takımı” çıkmasını ve ligi süpürmesini beklerken bunu bizim yapıyor olmamız hoşuma gidiyor. Tamamen fiziksel güçle bile öne çıkılabilen lig için ekstradan kilit açabilen, teknik kalitesi yüksek oyuncular ile bu oyunu oynamak gayet yeterli olacaktır. Öte yandan bu sene oynanan 4 maçta da farklı duran top taktikleri ve golleri izledik. Tabii ki gol ile sonuçlanmayan, farklı taktikler denenen duran top organizasyonları da izledik. Ülkemizdeki en büyük eksiklerden birisi olan duran top organizasyonları için çok fazla opsiyonu olan bir takım olmak da ayrıca hoşuma gidiyor. Takım belli ki hem fiziksel olarak çok iyi antrenman yapıyor, hem de çok çeşitli (ve belki de rakibe göre değişen) duran top organizasyonları çalışıyorlar. Set hücumlarında da aynı şekilde çeşitlilik izliyoruz. Bu sebeplerle yazının başında bahsettiğim gibi bu seneyle ilgili umutlarım birden çok yükseldi. Defans konusunu da çözersek muazzam olacak.
Futbol oynamaya, pas yapmaya, top ile dripling yapıp rakibini ekarte etmeye çalışan futbol takımları için cehennem gibi bir ligde oynuyoruz. Bunun da en büyük sorunu zeminler ve en ufak müdahalede kendini yere bırakana düdük çalan hakemler. Hakem konusunu konuşmayı -şimdilik- istemiyorum. Yerden verilen 5 metrelik basit bir pasta bile topun 3 kere sekebildiği zeminlerde maçlar yapıyoruz. TFF’nin Türkiye’de futbolu geliştirmek, Avrupa’da ve Dünya’da belli bir seviyeye getirmek gibi bir isteği veya arzusu var mı bilmiyorum ama eğer böyle bir amaçları varsa (ki normalde federasyonun birinci önceliği bu olmalı) ilk yapmaları gereken şey futbol müsabakalarının oynandığı stadyumların fiziki şartlarını denetlemek ve ona göre futbol oynanmasına izin vermek veya vermemek olmalı. Hala patates tarlası gibi sahalarda futbol oynanmasına izin verilmesi kabul edilemez bir durum. Sahası yeterli kalitede olmayan takımların başka stadyumlarda oynaması (ve bu maçlarda TFF’ye saha kirası vermesi) zorunlu tutulmalı. Aşağıdaki tablodan -yaklaşık olarak- zemin maliyetlerini görebilirsiniz. Tabii burada drenaj ve havalandırma sistemi olduğunu var sayıyorum.
Çim Türü | İlk Maliyet | Hazırlanma Süresi | Bakım Maliyeti | Çim Ömrü |
Hibrit Çim | 2-2,5 Milyon $ | 3 Ay Sonra Oynanır | 200 Bin $ | 8 Sene |
Doğal Çim | 1-1,5 Milyon $ | 8-10 Ay Sonra Oynanır | 100 Bin $ | 12 Sene |
Yukarıdaki rakamlardan da gördüğünüz üzere bunlar yapılamayacak şeyler ve ödenemeyecek maliyetler değil. Neredeyse ortalama seviyedeki bir futbolcu maliyetine saha zemini düzeltilebiliyor. Verdiğim rakamlar da tamamen piyasa ortalamasına göre (2-3 farklı yer ile konuşup alınan rakamlar) hazırlanmış rakamlar. Bunu aslında bir sistem haline getirip ihale açarak TFF bile yapabilir. Belli standartlara ve kurallara uygun olarak kendi firması ile çalışmak isteyen TFF’nin denetlemesi kaydı ile çalışabilir geriye kalan bütün firmalar TFF’nin anlaşacağı firma ile saha zeminini yaptırtabilir. Ödemeyi de TFF kulüplere vereceği ücretten düşerek ödeyebilir. İstendikten sonra bu saha zemini mevzusunu çözmek çok basit.
Stadyumlar ile ilgili bir diğer problem ise kulüplerin sorumluluğunda olan stadyum içi güvenliğinin sağlanması. Günlük 75-80 TL yevmiye ve kumanya ile evlerinden otobüsler ile alınıp aynı şekilde geri bırakılan özel güvenlikler ile stadyum güvenliğini sağlanılıyor. Bu güvenlikçilerin eğitimi ne, güvenlikçi olmalarını sağlayan lisanslarını nasıl aldılar hiç birisi belli değil. Belki de tamamen sahte belgeler ile güvenlikçi olup, sokaktan geçen insanlara yelek giydirip stadyum güvenliği sağlamaya çalışıyorlar. Hepimiz senelerdir maçlara giden insanlarız ve aslında bu güvenlikçilerin çok yetersiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Sahaya sırtı dönük şekilde durup, tribünlere bakıp olabilecek olaylara önceden müdahale etmesi gereken güvenlikçilerin sahaya dönük durup maç seyrettiğini bilmeyen var mı mesela? Stadyumlar gibi çok büyük toplumsal olayların olabileceği, ufak bir kıvılcımla çok daha büyük problemlerin yaşanabileceği yerlerde güvenliği sağlaması gereken insanların bu denli yetersiz olması kabul edilebilir bir şey değil. Bu alanda çalışan güvenlik görevlilerinin standart güvenlik eğitimi ve sertifikası alması da yetmez. Bizzat karşı karşıya durdukları taraftarların psikolojisinden haberdar olan tamamen spor müsabakaları için eğitim almış insanlar olması gerekiyor. Bunu eskiden emniyet güçleri için de söylerdik ama neyse ki son senelerde o konuda baya gelişme kaydedildi de o konudaki sorunlar çok daha azaldı. İşin kötü ve üzücü tarafı da bizzat kulüpler bunu istiyorlar çünkü emniyet güçlerini görevlendirmek çok daha maliyetli oluyor.